Sensizliğin bir adı, bir anlamı olur belki..

 

 

İnatla t-shirt giymeye devam ediyorum ama avrupalıların niye her fırsatta güneye gittiğini de anladim; agustos ortasinda 15 derece ve yağmur olur mu yaw ? Son 175 yilin en sicak temmuzundan sonra son 60 yilin en yagisli agustosu... al bütün ulkeyi su basti... sanki allah yağmura 'yag' dedi sonra oteki islerden 'dur' demeyi unuttu, yağmur da mubarek goze girmek için kiçini yirtiyo, imkanlarini zorluyo...

 

Aslında sanırım bana asıl koyan tatilden dönüp gün yüzü gorememek oldu.. Aklim kalmis verona da, birgün elbet toprak olacak naciz bedense onun yoklugunda ogleden once rakı icmenin tadina varmis...  " Ne güzeldir, yollarda olmak şimdi " Samsun asfaltina muadil diil ama Tirol-Bavyera-Kuzey Italya asfaltlarinda az yol yapmadik.. Yedigim ictigim de bende kalsin ama gorduklarimi anlatmiycam : St.Wolfgang'da golun dibinden yukselen sivri dag ve onun arkasindan cikan kızil dolunayi dalga sesleri arasinda izlemek, Salzburg'da dagin içine araba park edip disinda donuna kadar islanmak, ilk goz agrisi Munih, Alplerin tepesinde surat yapmak, civcivin poposu, gardanin yavru ordekleri, hayallerinin kadinini 3 saniyelik bir aniya gommek ve bi daha unutamayacagini bilmek, dag evi, duvarlari golu cevreleyen kale, içinde italyan olmayan venedik, geçenin korunde veronada 'pide' yemeyi 'arzulamak', dünyanin en pahali otoparki, civcivin ara sokak maceralarina ozkanin kafa sallayarak sabretmesi, Sibyllenin köyü ve dibindeki avrupanin en yuksek selalesi... bana kalsin...

 

Geçen mailimden bu güne kicimizin yer gormedigini, oturdugum her yerde uyuklamaya başlayinca farkettim... Cananla Mehmet sahidimdir.. "İstanbuldan bi kubilay gecti" diye yazmisti Nagehan geçen ay Arceligin azizligi yuzunden apar topar gelip hemen geri dondugumde; İstanbul mu benden ben mi İstanbuldan gectim bilmiyorum geçen haftaki apar toparlikta.. bu sefer azizligi Sisman yapti, topragi bol olsun.. 

 

Münihte güzel ev sahibemin gece dürüm yeme isteğine uyarak gittiğimiz mekanda, türkçe konuşmak istediğim dürümcünün 'acı da bırakayım mı?' demesi de bi dumurdu ama yanindaki adam kendini asip 'siz yurtdisindan misiniz ?' diye sordu yaw.. biz nerdeyiz, yurt neresi, ben kimim ??

 

zaten kafam karışık : 'ne yeni limanlara yelken açtık yeni umutlar içimizde / ne yeni bişey bulduk ne de dönünce eski limanı geride..' budur son İstanbul seyahatinin telvesi..

 

Almanca öğrenmeye başladım...

 

eve yerleştik ya 'çay' demledim kendime, çay... ohhh be.. hiç dallama demlemenin yerini tutar mı ? bi oturuşta 8-10 bardak içiyorum..

 

aslında herşeyi abartır oldum son dönemde 3 günde 4 başkent turu da bunlara dahil.. Viyana-Budapeşte-Prag-Viyana rotasında arada adını bile  söyleyemediğim bi dolu yere gittim 3 gün içerisinde... nehirler şehirler çok güzel ama polislere rüşvet vermekten anamız ağladı -ne zormuş yabancı dilde rüşvet pazarlığı yapmak- gözünü sevdiğimin türkh polisi... havaalanında 70 milyonu tokatladı yine, ulen pasaporttan daha resmi belge var sanki yurdışında çalıştığımı gösteren, çek polisine yaptığımızı bizimkine yapmadık koç gibi ödedik 70 milyonu 2 cm2lik bir pul karşılığı..

 

Zaten bakanı ne ki polisi ne olsun : Çevre Bakanı Aytekin'in oğlu aşırı süratle kırmızıda geçip bir yayaya çarpmış : Baba, ''Herkesin başına gelebilir... Kimse böyle bir kazanın olmasını istemez. Bu konuyla ilgileneceğinize gidip Tekirdağspor'un durumunu araştırın. Zaten ölen çocuk küçükken menenjit geçirmiş ve yüzde 60 özürlü raporu var'' buyurmuş. bize de 'yuh' demek kalıyor, yuh...

 

İstanbulda içimde kalanları burda yapıyorum.. Summer University'nin welcome partisi schlagergasse 1/23 deki kubipalas'da yapıldı.. 15 ayrı milletten 40 kişiyi aynı eve sokup içkiye garketmek ne derece akıl karı bilinmez ama zaten bizim de akılla bi ilgimiz olduğu gibi bi iddiamız yok son 30 yıldır... topun gelişine vuruyorum yani..

 

bi de bi nargile mekanı bulmuşum bi gecenin bi üçünde yeni bi alkol ortamı ararken tunaya nazir, tam mudavimi olacakken bu arap sermayesinin türk is gucuyle hasret giderdigi potikare mekana, Jou 4 kollu bi nargile getirdi izmirden.. şimdi onun öörenci evine müdavimiz.. inanır mıydım geçen sene bu zaman biriniz deşeydi ki avusturyalı arap kırması bi hatunun viyana türk mahallesindeki evinde geçenin bi köründe piyanonun yanına sığışıp iran çayına rakıyi kardes ederek suriye tutununu papaz komuruyle yakaçagimi...Gerçi bi kilisede ulvi bi sekilde yanmasi için dinsel bi dukkanda incillerin sag caprazinda satilan papaz komuru de  bizim nargilenin tepesine oturmayi beklemiyodu herhalde...

 

Komur bile bilmiyo gelecegin ne getirecegini, Italyaya giderken bir tunelden gectik Avusturya Alplerinde, aslında yuzlerce var ama bu 14 kilometre.. hani tunelin sonundaki isigin ne anlama geldigini öğretircesine... duvarlar hep aynı zemin aynı.. bir an once bitsin diye gidiyosun ve sanki her an uzerine geliyor avusturya muhendis ve iscisinin eseri ve sanki kendi hayatini goruyorsun bitsin de gidelim diye kosturdugün huni misali daralan sona dogru....

 

'mutluluk değildi aradığı.. mutsuzluğu tercih ettigi bile söylenebilirdi. Önemli olan o umutsuz birliktelikti, bütün dünyanin disarida kalacagi iki kisilik bir merkez kurmakti.' derken orhan pamuk hakli galiba.. ama o mutsuz iki kisilik hucreyi kurmak da kolay değil ki : 'öyle zamanlar oluyor ki, en çok yaninda olmak istedigin bir an once gitsin, uzaklassin istiyorsun; onun civarda oldugünu bilmek, onu gorebilecegini bilmek ve gorememek.. bu çok zalimce ".. o zaman 'bana dusen cekip de gitmek'..

 

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,

Sensizliğin bir adı, bir anlamı olur belki..