Hani tam ayrılacaksinizdir, ayaklariniza sürtünür ya bir kedi, "Gitme" der gibi.

 

 

ben bu tarkan'i hic sevmedim ama 'entel' bi hatunun israriyla gittigin madakaskardaki lejyonerlerin hayatindan bahseden almanca alt yazili fransiz filmindeki zenci kızin daha besmeleyle ilk sahnede ekrana dönüp muuuck yaparak oynama sikidim diye dans etmesini gormek enteresan bişey...

 

yine de favorim 'balkan night' ta sezen aksu dinlemek.. "ah kavaklar kavaklar.." geçen mailimden sonra 'ama kavaklar polen uretiyo, allerji, astim, haprisik..' diye cevaplar yazan sevgili arkadaşlarima da derim ki : kavaklarin binlerce yildir yaptigi  bişeyden rahatsiz oluyosak bu insanlarin dogaya yabancilasmasinin sonucudur ve sorumlusu kavaklar değildir... ve dehic bi neden bana bi ağacı kesmeyi hakli gosteremez.. hele 'ulkemden bir dal kesenin basini keserim' dedigi söylenen fatih'in torunu oldugu iddiasindakilerin böyle bişey yapmasi celiski diil mi ? dogayla oynamamayi ogrenmeliyiz... kesmeyin de Nazim'i dinleyin :

 

Kavaklarini ögmekten / Kuru kuruya sevmekten / Ne cikar ki memleketim

Kara topraga egilip / Yüzümün terini silip / Bir tek kavak dikemedim.

 

Neyse, bos isle ugrasan sadece İstanbul belediyesi değil, ama allahtan -yavas da olsa- yargi var : "Ankara Büyükşehir Belediye Başkani i.Melih Gökcek 'in tüm tepkilere karşın baskente dayattigi kubbeli, minareli amblemi, yüksek yargi da reddetti. 20/05/02" dava 7 sene surmus ama olsun kimin acelesi var ki?

 

2 yil aradan sonra amsterdam yine aynı amsterdam, bu sehri herhalde istiklal'e benzedigi için seviyorum... bi de 'milli' bir kimligi olmayisindan, tam bir 'mozaik' -bizim ulkuculerin pek hoslanmadigi bi kavram- bu aralar Deniz Som'un 'Tepe Tepe İstanbul'unu okuyorum da dertliyim : her elime aldigimda bu kitabi İstanbuldayken okumali, bahsedilen mekanlari tekrar gormeliydim diyorum.. o kadar carpici anlatiyor ki hazine degerindeki kulturel, tarihi, sosyal ve dogal mozaigin tornadan cikma kafalarca nasıltek tip mermere benzetildigini... aci olanda uzerinde yasayan bizlerin aslında hic bişey bilmiyo olmamiz...

 

4 aylik otel macerasindan sonra ev buldum ve tasindim... tam aradigim gibi 100 kusur yasinda tas bi bina, içini yeni restore ettiler ve ilk defa ben oturuyorum bilmem kaç yildir.. hafif 1. yurdu hatirlatiyor mimarisi, ziplayinca tavana degemiyorsun yani.. ve 1. yurttaki gibi en ust kose daire benimkisi.. Bira bardagini kaldirmaktan başka bi sporla ugrasmayan bana da bu 4 kati günde 2 posta tirmanmak yakisirdi zaten.. (Schlagergasse 1/23 A1090 Wien - ben evde olmasam da telefon nobette  +43 222 402 12 66) ha yaz için şimdiden rezervasyon yapin derim fazla yatacak yer yok... ve tabii haziran da gelmeyenler Umit Besen konserini de kaçirdilar...

 

ya geçen hafta bi yağmur yagdi (sanki her hafta yagmiyomus gibi oldu bu, once 35 derece sonra tufan misali..) ve ben arap kızi misali islanan damlara bakarken bir kedi gordum !!! evet evet bi kedi gordum, biraz islak biraz saskin .. demek ki insanin mutlu olabilmesi için fazla bişeye ihtiyaci yokmus ve 'bir kedim bile yok, anlıyor musun' derken Kemal Burkay aslında anlasılmayacagini biliyormus...

 

Yağmurda Ahmet Altanin 'Kilic Yarasi Gibi'sini okudum.. Osmanin atalarinin ruhlarinin agzindan osmanlinin çokus donemlerindeki askeri/ruhani/elit kesim hakkinda belgesel bir kesit veriyor.. 'Normal' halktan detayli bahsedilmese de sefalet ve cehalet kokusu buram buram...

 

Paul Lafargue'in 'yaşlılığın beden ve zihin guclerini azar azar kemirdigini gormemek' için karisiyla beraber intihar etmesi hep etkilemistir beni : Hayatimin akisini kendi merkezi etrafinda cevirip donulmez bilinmezliklere yonelten kadinin dedigi gibi 'dünyaya kendi istegimle gelmedim ama kendi istegimle ayrılacagim..' "

 

Osman ise bütün bu gurultunun ortasinda, yalnızca, Selanikte bir calisma odasinda patlayan bir revolverin sesini duyuyordu.

 

Tek bir revolverin sesini.."

 

Bir kedi gordum; hani tam ayrılacaksinizdir, ayaklariniza sürtünür ya bir kedi, "Gitme" der gibi.

 

 

Kubilay